13 Mayıs 2015 Çarşamba

Bir Godard filmi: "A Bout De Souffle"



A bout de souffle sinemada bir devrim niteliği taşıyan belli başlı 5-6 filmden biridir. Diğer kültler gibi sinemaya çok temel şeyler sokmamasına rağmen artık "belli başlı kurallar" diye nitelendirilen şeylere bağlı kalmadan da güzel şeyler yapılabileceğini ve aslında sinema adlı daha bebekliğini yaşayan bir sanatta öyle pek de sıkı kurallar olmadığını vurgulayan bir yapıttır. Tabii ki Avrupa sinemasının üstünlüğü tekrar ele aldığı 20 yıllık dönemi başlatan filmdir. Godard Amerika adlı şeyle ilgili ne düşünüyorsa bu filmde bunları değişik bir uslupla dile getirmiştir.
Fransız Yeni dalgası bu dönemde François Truffaut'un 400 Darbesi ile sinemada kendini göstermişti. Yani çekilen filmin yeni bir dille bir şeyler anlatmak istediği aşikardı. Ama onun yaptığından daha belirgin olanını belki de Godard bu filmde ortaya koydu. Truffaut'nun bu filmin senaryosunu Godard'a bir gazete ilanında görüp verdiği, oluşan projenin de 1 ayda 90.000 dolar bütçeye çekildiği bilinmekte. Dünya görüşleri de birbirine yakın olan iki arkadaşın sineması belki bu vesile ile bugünki sinemanın da temelini oluşturdu. Bugün iki filmde yeni dalga akımıyla yan yana anılır.

Filmdeki bir başka önemli ikili ise Jean Seberg ve Jean Paul Belmondo'dur. Film, ikisini de aynı anda zirveye taşımışdı. 20'li yaşlardaki iki genç oyuncunun performansları dönemin gazetelerin de tesiriyle efsanevi bir şöhret kazandırdı.
Filmdeki en önemli teknik orijinallik olarak tanımlanabilecek şey, filmin kurgusunun bütünsel değil bölük pörçük oluşudur. O güne dek, özellikle Amerika kaynaklı filmler, belirli bir konuyu birbiri ile doğrudan ilişkili sekanslarda direkt anlatırdı. Bu işin zirve noktası geriye sık dönüşlerini hatırladığımız Orson Welles'in 1941 yapımı Yurttaş Kane isimli filmiydi. Yurttaş Kane seyircinin algısına bir roman, bir öykü gibi hitap eden sağlam bir filmdi. Oysa bu filmde bu tip edebi-teatral bir dilden öte, daha önce denenmemiş ve algıyı -biraz da rahatsızlıkla- zorlayan bambaşka bir yapı vardı. Godard ve Truffaut filmlerinde kamera açıları alışılagelenin aksine fotoğrafik netlikler taşımıyordu. Senaryo ve görsel açıdan teknik orijinallik bir filmin başyapıt olması için önemli etkenlerdir. Bundan 10 sene sonra senaryo açısından benzer fakat görsel açıdan farklı bir film olan Andrey RublevTarkovski tarafından sinemaya armağan edilecekti. Godard'ın sinemasının etkisi midir bilinmez ama Tarkovski'de benzeri açıdan sinemayı etkileyen bir film ortaya koymuştur.
Atilla Dorsay film için şöyle demiştir: "İşte belki de gerçek anlamda modern sinemanın başlangıcı... Doğallıkla, madalyonun öbür yüzü olarak, klasik sinemanın da bir anlamda ölümü... Yarattığı devrimle, neden olduğu tartışmalarla, açtığı kapılar ve yollarla, gerçekten de sinemayı farklı yönlere çeken, sinema tarihinin en etkili olmuş filmlerinden biri olduğu da söylenebilir."[1]

VIRGINIA'NIN İNTİHAR MEKTUBU



"Sevgilim,

 Yine çıldırmak üzere olduğumu hissediyorum.O korkunç yeniden yaşayamayacağımı hissediyorum.Ve ben bu kez iyileşemeyeceğim. Sesler duymaya başladım.Odaklanamıyorum. Bu yüzden yapılacak en iyi şey olarak gördüğüm şeyi yapıyorum. Sen bana olabilecek en büyük mutluluğu verdin.Benim için her şey oldun. Bu korkunç hastalık beni bulmadan önce birlikte bizim kadar mutlu olabilecek iki insan daha düşünemezdim. Artık savaşacak gücüm kalmadı.Hayatını mahvettiğimin farkındayım,ve ben olmazsam, rahatça çalışabileceğini de biliyorum. Bunu sen de göreceksin. Görüyorsun ya, bunu düzgün yazmayı bile beceremiyorum.. Söylemek istediğim şey şu ki, yaşadığım tüm mutluluğu sana borçluyum. Bana karşı daima sabırlı ve çok iyiydin. Demek istediğim, bunları herkes biliyor. Eğer biri beni kurtarabilseydi, o kişi sen olurdun.Artık benim için her şey bitti.Sadece sana bir iyilik yapabilirim. Hayatını daha fazla mahvedemem. Bizim kadar mutlu olabilecek iki insan daha düşünemiyorum Leonard."